Ahlâkın En Güzel Hali Hilim

Ahlâkın En Güzel Hali Hilim

Hilim yani yumuşak huy, yaşadığımız çağda en çok ihtiyaç duyduğumuz ahlâkî erdemlerden biridir. Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v. buyuruyor: “Allah yumuşak huyluyu ve utangaç kimseyi sever. Kötü sözlü, öfkeli kimseyi ise sevmez.” (İbn Hibbân)

Hilim, yumuşak huylu ve ağır başlı olmak, öfkenin kabarması halinde itidal ve sükûneti korumak, nefsine hakim olup kızmamak, gücü yettiği halde affetmek, hoşa gitmeyen şeyler karşısında sabır ve tahammül göstermek, tahrik edici sebepler karşısında soğukkanlılığı korumak, acı ve ıstırap verici hareketlere karşı kendini tutmak gibi anlamlara gelen güzel ve övülen bir erdemdir.

Hilim insanın ileriyi görmesi, acele hareket etmemesi, tecrübelerine dayanarak hadiseleri sabırla göğüslemesidir. Kişinin kendisine yapılan kötülüğe karşı aynı şekilde karşılık vermeye ve intikam almaya gücü yettiği halde, intikam hissine kapılmadan sabır ve müsamaha ile karşılık vermesidir.

Allah’ın bir ihsanı

Hilim, Allah Tealâ’nın büyük bir ihsanıdır. Kime verildi ise, ona dünya ve ahiret saadeti verilmiştir demektir. Zira hilim insanı hem dünyada hem de ahirette yüksek mertebelere kavuşturur. Allah Rasulü s.a.v. bu hususta şöyle buyurmuştur: “Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir. Yumuşaklıktan mahrum olan kimse ise dünya ve ahiret iyiliklerinden mahrum olur.” (Müslim; Ebu Davud; Tirmizî)

Hilim sahibi manasına gelen “el-Halîm” Cenab-ı Hakk’ın isimlerinden biridir. Cenab-ı Mevlâ yarattıklarına karşı son derece yumuşak davranır. Günahkârları hemen cezalandırmaya gücü yettiği halde bunu acele yapmayıp, yumuşak davranır, erteler. Böylece tövbe ve iyiliklerle günahını telafi etme fırsatı tanımış olur. Emirlerine karşı gelenlerin azgınlığını, kötülük yapanların kötülüğünü ve zalimlerin zulmünü gördüğü halde, onlardan intikam almakta acele etmez. Pişman olup tövbe edenlerin, boyun bükenlerin hatalarını affeder. Kendisine sığınanları boş çevirmez. Çünkü O, çok ihsan ve iyilik sahibidir. Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle anlatılır:

“Eğer Allah zulümleri (günahları) sebebiyle insanları (hemen) hesaba çekiverseydi, yeryüzünde kımıldayan tek bir canlı bırakmazdı.” (Nahl, 61)

Rasul-i Ekrem s.a.v. de şöyle buyurmuştur: “Allah Tealâ hilim sahibidir; yumuşak muameleyi sever.” (Buharî; Müslim; Ebu Davud; İbn Mâce)

Hilmin fazileti

Hilim, herkeste bulunmayan çok yüksek bir haslettir. Allah Tealâ peygamberlerini bu özellikleri ile övmüştür. Hiç şüphesiz Allah Tealâ’nın beğendiği işleri yapmak, sabır ile mümkündür. Hilim ise sabrın en yüksek derecesidir. Allah Rasulü s.a.v bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:

“Mümin bir kimse, yumuşak huyu sayesinde gündüzleri oruç tutup geceleri namaz kılan kimsenin derecesine ulaşır.” (Münzirî)

Bir diğer hadis de şöyledir:

“Bir kimse Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e gelerek, ‘Ya Rasulallah, bana nasihatte bulunun.’ dedi. Peygamber Efendimiz; ‘Kızma!’ buyurdu. O kimse ikinci defa nasihat istedi, yine ‘Kızma!’ buyurdu. Üçüncü defa nasihat isteyince, bu defa da ‘Kızma!’ buyurdu.” (Buharî; Tirmizî; Malik)

Hilim, hayatı anlamlı kılan, huzur ve barışı temin eden bir erdemdir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurur: “Yumuşak huyluluk hangi işte bulunursa onu mutlaka güzelleştirir. O bir şeyden de çekilip alınınca onu çirkinleştirir.” (Müslim; Ebu Davud)

Efendimiz s.a.v.’in bu konudaki diğer bir hadis-i şerifleri de şöyledir:

“Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise hayrın tamamından mahrumdur.” (Müslim; Ebu Davud; İbn Mâce)

Ters tepki olmasın diye

Hilim herkes için gerekli bir ahlâkî özelliktir. Sadece günahkâr ve inkârcılar için değil, İslâm’ı yaşamakta olan insanlar için de gereklidir. Zira muhatabı ezip onu rencide edecek sert ve kaba bir üslup tam aksi neticelere sebep olabilir. Böyle bir üslupla yapılan ikazlar karşısında insanlar bazen ana babalarına karşı bile tahammülsüz olabilmektedir. Bu yüzden söylenen doğrular da gönüllere aksi tesir yapmakta, söz fayda ve cazibesini kaybetmektedir. Nitekim Hz. Mevlâna k.s. şöyle buyuruyor:

“Bir kabahatin dolayısıyla seni azarladığı zaman baban bile senin gözünde bir canavar gibi saldırgan ve ısırıcı görünür…”

Hak Tealâ, Hz. Musa a.s.’ı ve Hz. Harun a.s.’ı Firavun’a gönderirken şöyle buyurmuştur:

“Firavun’a gidin. Çünkü o gerçekten azıttı. Ona yumuşak sözler söyleyin. Belki aklı başına gelir ya da kötü akıbete uğramaktan korkar.” (Tâhâ, 43-44)

Çünkü yumuşak söz, karşı tarafı kızdırmaz; onun günahla, kötülükle gururlanma damarını kabartmaz. Azgın zorbaların başını döndüren cahillik ve bencilliği harekete geçirmez. Tersine kalbi uyarır. Uyanan kalp öğüt alır, azgınlığın sonundan korkmaya başlar.

Hz. Mevlâna k.s. ne güzel buyurur:

“Allah’ın, ‘Ey Musa! Firavun’a karşı yumuşak söz söyle, ona yumuşaklık göster!’ sözünü iyi anla! Zira kaynayan yağa su dökersen ocağı da harap edersin, tencereyi de…”

Şeyh Sadi Şirâzî rh.a. de şöyle demiştir: “Ey kardeş! Madem ki sonunda toprak olacak ve toprak haline geleceksin, o halde ölmeden evvel toprak gibi mütevazi ol.”

Yine Şeyh Sadi rh.a. anlatıyor:

“Beylekan şehrinde bir âbid kişiye rastladım, kendisine, ‘Beni terbiye et ve cehaletten kurtar..’ dedim. O da bana, ‘Ey Molla! Git, toprak gibi tahammüllü ol! Aksi takdirde ne okumuşsan onları toprağa göm!’ dedi.”

Peygamber ahlâkı

Hilim, peygamberlerin sıfatlarından biri sayılmıştır. Halim, yani yumuşak huylu olmayan bir kimse, peygamberlik gibi mühim bir vazifeyi ifa edemez. Nitekim peygamberlerin bu özelliğini kitaplarından öğrenen bazı yahudi alimler, Efendimiz s.a.v.’in hilim sıfatını tecrübe etmişler, ondaki engin hilim okyanusunu görünce de hemen iman etmişlerdir. Allah Tealâ, Hz. Peygamber s.a.v.’in bu güzel ahlâkından bahsederken şöyle buyurur:

“(Rasulüm!) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et, (yapacağın bir) iş hakkında onlarla istişare et!” (Âl-i İmran, 159)

Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz s.a.v., peygamber olmadan önce de, sonra da insanların en halimi, en yumuşak huylusuydu. Allah Tealâ’nın emirlerini insanlara tebliğ sırasında Kureyş müşrikleri ona her türlü hakarette bulunuyordu. Kendisiyle alay ediliyor, ölümle tehdit ediliyor, geçtiği yollara çalı çırpı ve diken seriliyor, üzerine pislik atılıyor, boynuna kement atarak sürüklemeye çalışıyorlardı. Ayrıca O’na sihirbaz, büyücü, kâhin, şair diyorlar, öfkelendirip kızdırmak için her türlü yola başvuruyorlardı. Fakat O kendisine yapılan bütün bu hakaretlere tahammül ediyor, kızmıyordu.

Hz. Peygamber s.a.v. insanların en az kızanı, en çabuk razı olanı ve en çok bağışlayanı idi. Şahsına yapılan kötülüklerden dolayı hiçbir şekilde intikam almamıştır. Öfkelenecek yerlerde sükunetini korur, mübarek hayatına kastedenleri bile bağışlardı.

Zeyd b. Su’ne r.a., İslâmiyet’le şereflenmesini ve hidayete gelişini şöyle anlatır:

“Hz. Peygamber s.a.v.’in yüzüne baktığım zaman peygamberlik alametlerinden ikisi dışında hepsini görmüştüm. Henüz görmediğim iki alamet ise öfkesini bastıran yumuşak huyu ve kaba cahilliğe karşı sabrı idi. Bunları denemek istiyordum. Hz. Peygamber s.a.v. bir gün Hz. Ali r.a. ile birlikte odasından çıkmıştı. Bir bedevi yanına yaklaştı ve konuştu, ondan sonra ben:

– Şu miktar hurmayı şu zaman teslim etmek üzere bana satmaz mısın, dedim. Rasulullah s.a.v.:

– Tamam, satayım, dedi.

Ben de belirlediğimiz şartlar çerçevesinde seksen miskal altın verdim. Teslim süresinin bitmesine iki üç gün varken, bir cenaze münasebetiyle Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın da yer aldığı bir topluluk içinde Hz. Peygamber’e yaklaşıp yakasına yapıştım, yüzümü ekşiterek dedim ki:

– Hakkımı ödemeyecek misin ey Muhammed? Siz Abdülmuttalip Oğulları hep böyle ödemeyi ertelersiniz!

Hz. Ömer bana sertçe baktıktan sonra:

– Ey Allah’ın düşmanı! Sen Rasulullah’a nasıl böyle söyler, nasıl böyle davranırsın? Yemin olsun ki ondan çekinmesem kılıcımı kafana indirirdim, dedi.

Hz. Peygamber s.a.v. ise sükunet ve tebessümle Ömer’e bakarak şöyle dedi:

– Ömer! Bana borcumu güzelce ödememi, ona da alacağını güzelce istemesini söylemeliydin. Onu götür de hakkını öde, korkuttuğun için yirmi ölçek de fazladan ver.

Hz. Ömer beni götürüp hakkımı ödedi, yirmi ölçek hurma da ekleyiverdi.

– Seni korkuttuğum için fazlaca ödememi Rasulullah emretti, dedi. Ben de:

– Şahit ol ey Ömer! Allah’ı Rab, İslâm’ı din, Rasulullah’ı nebi olarak kabul ettim, dedim.

Sonra birlikte Hz. Peygamber’e gittik, şehadet getirerek iman ettim.” (Hâkim; Ebu Nuaym; Heysemî; İbn Hacer)

Kâmil insanlar halim olur

Hilim sahibi kişi, şahsına karşı yapılan kötülük ve haksızlıkları sakince karşılar, yapanı mazur görür, bağışlar, intikam derdine düşmez. Ayrıca onun ıslahı için hayır dua eder. Ancak Allah’a, Rasulü’ne ve İslâm’a bir hakaret veya bir saldırı söz konusu olduğu, yüksek değerler aşağılandığı veya başkasına zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman gayrete gelir, kızar. Sertlik gösterir, bir şekilde müdahale eder.

Dinimizin meşru kıldığı hususlardan taviz verilmesi veya kutsal değerlerin tacize uğraması gibi durumlarda gösterilen öfke, yerinde ve olması gereken bir tepkidir. Bu, dine olan gayretten sayılır. Hz. Peygamber s.a.v.’e uymanın bir yolu da, Allah’ın haramları çiğnendiği vakit Allah için kızmaktır. Bu övülmüş bir kızmadır.
Peygamberlerin ve sıddıkların öfkesi Allah rızası için olur, imanî ve İslâmî gayretin esintisidir. Onlar da bu konuda Allah Rasulü s.a.v.’i örnek alırlar. Efendimiz s.a.v., kendisini taş yağmuruna tutanlar için:

– Allahım bunları affet, onlar bilmiyorlar, diye hayır dua ederken, başkasının malını çalan birisinin cezasının hafifletilmesi için aracı olanlara:

– Bu suçu kızım Fatıma da yapsa, affetmem, cezasını veririm, diyerek kızmış ve adaleti çiğnetmemiştir.
Bir mümin kendisine karşı kusur işleyen kardeşine kızarken “Niçin canımı yaktın, malımı zarara uğrattın!” diye nefsi adına değil, neden bu günahla kalp cevherini kirlettin, edebini bozdun, şeytana esir, düşmanlara maskara oldun, değerini düşürdün diye, din, iman ve insanlık adına kızmalıdır. Böyle bir kızmada ona karşı gizli bir sevgi vardır.

Lokman a.s. oğluna şöyle nasihat etmiştir: “Üç kimse şu üç durumda tanınır: Halim yani yumuşak huylu kimse kızgınlık anında; yiğit kimse savaş anında ve hakiki kardeş de ihtiyaç anında belli olur.”

Hilmin Dereceleri

“Meşhur sûfi Serî Sekatî k.s. hazretlerine,

– Hilim nedir, diye sorulunca sorana dönerek şöyle demiştir:

– Sen hangi hilmi soruyorsun? Hilmin beş derecesi vardır:

Birincisi, insana yaratılıştan verilen hilimdir. Bu, Allah’ın kuluna bir lütfudur. Bu sayede kul, kendisine haksızlık yapanları bağışlar, kendisine vermeyenlere verir, soğuk akrabalarıyla alakasını sürdürür.

İkincisi, kulun sevap kazanmak için kendisini zorlayarak öfkesini yutmasıdır.

Üçüncüsü, kişinin bir mecliste kendisine karşı terbiyesizlik yapana kalbinde kin tuttuğu halde sırf oradakilere karşı yumuşak huylu olduğunu göstermek için ses çıkarmamasıdır.

Dördüncüsü, kibirli kimsenin gösterdiği hilimdir. Bu, kişinin karşısındaki şahsı cevap vermeye değer görmeyip tahammüllü davranmasıdır.

Beşincisi, zillet sebebi olan hilimdir. Bu, kişinin aşağılanıp küçük düşürülmesine sebep olan uysallık ve korkaklığıdır.”

Siraceddin Önlüer – Semerkand Dergisi





Yorum yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir