İlmin Fazilet ve Önemi 1
Dünyayı da Ahireti de İsteyen Yok mu?
Alâeddin Haznevî hazretleri, babası Ahmed Haznevî hazretlerinin (k.s) dinî ilimleri öğrenmeye ve âlime verdiği önemi şöyle anlatıyor:
“Ahmed Haznevî hazretlerinin nazarında yapılacak en önemli iş, ilim tahsil etmek için çaba göstermekti. Bize de daima ilim tahsilini tavsiye ve teşvik ederdi. Bizi ilim öğrenmekten alıkoymasın diye benim ve kardeşim İzzeddin’in başka işlerde hizmet etmemizi ömrümüz boyunca istemedi.
Çoğu kere işleri kendisi yapar, düzene koyar, ilim tahsilinde gevşekliğe yol açmasın diye bizim o işleri yapmamızı istemezdi, derdi ki:
Hazret (k.s) ilim tahsil etme konusunda şöyle demiştir:
‘Dünyayı isteyen kimse ilim okusun, ahireti isteyen ilim okusun, her ikisini de isteyen yine ilim okusun’
Sohbetlerinde ilmin ve âlimin faziletinden çokça bahseder, etrafındaki âlimleri de hem öğrenmeye hem öğretmeye teşvik ederdi. Ayrıca ilmin yayılması, öğretilmesi hususunda gevşeklik göstermeye sebep olacak işlerle meşgul olunmamasını tavsiye ederdi.”
İlim, Amel, İhlâs
Tasavvuf yolunun büyüklerinden İmâm-ı Rabbânî (k.s) şöyle der:
“Şeriatın (dinî hükümler bütününün) üç kısmı vardır. Bunlar, ilim, amel ve ihlâstır. İhlâsı tamamlamada tarikat ve hakikat şeriatın hizmetçisidir. Bu hakikatin kendisidir, fakat herkesin zihni idrak edemez.”
Hangi Bilgi?
Bir defasında İmam Mâlik hazretlerine [rahmetullahi aleyh],
– Bir şeyler öğrenme isteği konusunda ne dersiniz, diye soruldu. İmam Mâlik [rahmetullahi aleyh] şu güzel cevabı verdi:
– Bilgi edinmek çok güzel bir iş. Ama öğreneceğiniz bilgi, öncelikle günlük yaşayışınızda ve ibadetlerinizde size lazım olan dinî bilgiler olmalıdır.
Bu Yolda İlerlemek
İmâm-ı Rabbânî (k.s) şöyle buyuruyor:
“Tasavvuf yolunda ilerlemek isteyen kimsenin şunları yapması gerekir:
Öncelikle hak ehlinin görüşlerine uygun olarak akîdesini (inanç esaslarını) düzeltmeli.
Fıkıh hükümlerini (ilmihal bilgilerini) öğrenmeli.
Sonra ilmin gerektirdiği şekilde amel etmeli.
Bütün bunları yerine getirdikten sonra tüm vakitlerini Allah Teâlâ’yı zikir ile geçirmelidir. Bu zikri, kâmil ve mükemmil bir mürşidden almış olması şarttır. Çünkü eksik olan (ehil olmayan) kimse kemale erdiremez.
İlmi Kaybetmek
Bir gün meşhur sahabe Ebû Hüreyre’ye [radıyallahu anh] biri dedi ki:
– İlim öğrenmek istiyorum, fakat sonra onu zayi eder kaybederim diye korkuyorum.
Ebû Hüreyre [radıyallahu anh] şöyle cevap verdi:
– Asıl ilmi kaybetmek, bu düşünce ile ilmi terketmek, onu öğrenmemektir.
Cahil Cüreti
Büyük veli İmam Şa‘rânî (k.s), dinî bilgiden yoksun olduğu halde sûfî kisvesi altında bazı tasavvufî kavramlardan yerli yersiz söz edip etrafına cahilleri toplayan kimselerden bahsediyor ve başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor:
Etrafında kendisine inanan bir cemaatle birlikte, bilgisi ve nasibi olmadığı halde tasavvuftaki “fenâ” ve “bekâ” mertebelerinden çokça bahseden bir kişi yanıma geldi, günlerce benimle kaldı. Bir gün bu kişiye,
– Bana abdestin ve namazın şartlarını söyle, bunlar nelerdir, dedim.
– Ben hiç ilim okumadım, diye cevap verdi. Adama dedim ki:
– Kardeş! İbadetleri Kur’an ve Sünnet’e göre usulünce yapmak, bütün İslâm âlimleri tarafından icmâ ile kabul edilen farz bir emirdir. Farz ile mendubu, haram ile mekruhu birbirinden ayıramayan kimse cahildir. Cahil kimseye ise ne zâhir meselelerde ne de bâtın yolunda uymak kesinlikle câiz değildir.
Adamın âdeta dili tutuldu, cevap veremedi. O günden sonra benimle ilişkisini kesti. Bu yanlış tutumuyla etrafa kötü örnek oluyordu, böylece Allah Teâlâ beni ondan kurtardı.
Sehl b. Abdullah Tüsterî (rah.) şöyle der:
“Cehaletten daha büyük bir musibet yoktur.”
Kaynak: (Sûfîlerden Sözler ve Menkıbeler Hal Dili, Semerkand Yayınları)