Köle Bir Gün Kral Olunca

Köle Bir Gün Kral Olunca

Eğri bina ne içinde oturana güven verir, ne yanından yöresinden geçene. Bir millet ki sözüm ona imanı başkalarını katletmeyi emreder. İnanç böyle eğrilince, kendilerine zulmedeni yakalayan adaleti görmelerine rağmen kendileri de zalim olur. Halbuki ilâhi adalet her zalimi yakalayacaktır. Ortadoğu’yu ateşlere salan Siyonist projeyi bir de böyle değerlendirmek gerekir.

19. yüzyıl Avrupası’ndaki yeni şartlar bu kıtada bir yahudi olarak var olabilme imkanını hem olumlu hem olumsuz yönlerde etkilemiştir. 1789’da Fransa’da yaşanan devrim, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganlarıyla ortaya çıkmıştı. Bu ilkelerin getirdiği heyecan zamanla Avrupa’yı sarmaya ve devletleri de etkilemeye başladı. Din ve etnik kimlik farklılığı teoride de olsa önemini kaybetmeye başlıyor, bir ülkenin toprakları üzerinde beraberce yaşayan herkes eşit vatandaşlar olarak tanımlanıyordu.

Böyle bir vatandaşlık tanımı yahudileri de oldukça rahatlatmış, sosyal hayatta daha serbest hareket etme imkanı bulmuşlardı. İki bin yıla yakın bir süredir hıristiyanlar tarafından “İsa’nın katilleri” sıfatıyla sürekli hırpalanan yahudiler yeni ortamdan faydalanarak kısa sürede yaşadıkları ülkelerde her sahada sivrilmeye başladılar.

Ne var ki Darwin’in görüşlerinden yola çıkılarak geliştirilen ırkçı kuramların etkisiyle toprağa bağlı vatandaşlık tanımı, yerini soy birliğini esas alan bir milliyetçilik anlayışına terk etmeye başlıyordu. Bu durum yahudiler için oldukça tedirginlik vericiydi ve yeniden bütün olumsuzlukların kaynağı olarak gösterilmeye başlanıyorlardı.

Yahudilerin arayışı ve Siyonizm

Peki yahudiler hangi davranış tarzını kendi durumlarına uygun görüyorlardı? Almanya, Doğu Avrupa ve Rusya’da oldukça fazla sayıda yahudi, sol hareketlerin içerisindeydi. Bunlar görünürde Yahudilikle bağlarını kopartmışlardı. Bütün dinleri ortadan kaldıran, insanlar arasında milliyet esasına göre ayrım yapmayan enternasyonalist bir sistemin yerleşmesi için en ön saflarda mücadele veriyorlardı. Komünist bir dünyada Yahudilik, gerek dinsel gerek ırksal açıdan tarihsel anlamını yitirecek ve yahudiler nihayet tedirginlik içerisinde yaşamaktan kurtulacaklardı.

İkinci kısım yahudiler asimilasyondan yanaydı. Yaşadıkları ülkelerin kültürünü benimsemeli ve bu ülkelerin çıkarları için çalışmalıydılar. Yahudi kimlikleri yaşadıkları ülkelere sadakatleri açısından bir problem teşkil etmemeliydi. Ne var ki artık pek çok yahudi ne yaparlarsa yapsınlar azınlık durumunda oldukları ülkelerde asla kabul görmeyecekleri ve normalleşemeyeceklerini düşünüyorlardı. Bazılarına göre bütün yahudiler vaftiz olup Hıristiyanlığa geçse bile yahudi olarak görülmeye devam edeceklerdi.

İşte tam bu noktada yahudiler arasında bir üçüncü fikir, siyonizm fikri gelişmeye başladı. İsmini Kudüs yakınlarındaki Siyon tepesinden alan hareket, yahudilerin vaat edilmiş topraklara dönüşünü öngörüyordu. Gerçi dindar yahudiler Siyon’a geri dönme inancını hep muhafaza ve bunun için dua etmişlerdi ama bu dönüş beklenen kurtarıcı öncülüğünde olmalıydı.

Bu yeni hareket ise hedefe ulaşabilmek için çağın maddi araçlarını ve geçerli yöntemlerini kullanmayı benimsiyordu. Yine de bir yahudi hareketi olarak dinsel kavram ve sembollerle örülmüştü. Zaten böyle bir hareketi meşru göstermenin tek yolu da yahudilerin Filistin’deki tarihsel ve dinsel haklarından bahsetmekti.

Teodor Herzl, kendi tecrübelerinden yola çıkarak yahudiler için tek çözümün kendilerine ait bir toprak parçası üzerinde ve bir yahudi devletinin çatısı altında yaşamaları olduğu sonucuna varmıştı. Yahudiler ancak kendi inanç, gelenek ve kültürlerini rahatça yaşayabilecekleri böyle bir yurtta psikolojik olarak normalleşebilecekler, diğer milletlerle siyasi ve ekonomik münasebetlere girerek dünya toplumu içinde yerlerini alacaklardı.

Filistin’i satın almak

Ama yahudilerin ne bir karış toprağı vardı ve ne de dönüş fikrine sıcak bakanların sayısı yeterliydi. Pek çok yahudi, düzenlerini bozup Filistin’e doğru sonu belirsiz bir maceraya yelken açmaktan çekiniyordu. Bir yandan yahudiler Siyon’a dönüş fikrine inandırılmalı, diğer yandan da bazı devletler nezdinde girişimlerde bulunulmalıydı.

Herzl elindekileri gözden geçirdiğinde iki önemli araca sahip olduğunu gördü: Para ve ikna kabiliyeti… Yahudi sermayesini siyonizm idealine inandırabilir ve devletlerin yöneticileri ile temasa geçip onları ikna edebilirse işi kısa yoldan halledebileceğini düşünüyordu. Filistin bir Osmanlı toprağı idi ve Osmanlı devleti de borç içerisindeydi. Yani yahudilerde olmayan toprak Osmanlılar’da bol miktarda mevcutken, Osmanlı’da olmayan para da yahudilerde mevcuttu.

Böylece bu işi bir alışveriş anlayışı içerisinde halledebileceğini düşünerek bir aracı vasıtasıyla II. Abdülhamid Han’a önerisini sundu. Ama bildiğimiz gibi Sultan bir araziyi değil, İslâm vatanını yönettiğinin bilincindeydi. Herzl’e iletilmesi için şunları söyledi:

“Bay Herzl’e söyleyin bu meselede ikinci bir adım atmasın! Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz.

Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır.

Türk devleti bana ait değildir, Türk milletinindir. Ben onun hiçbir parçasını vermem. Bırakalım, museviler milyonlarını saklasınlar, benim devletim parçalandığı zaman onlar Filistin’i hiç karşılıksız ele geçirebilirler. Bizim ancak cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir bedenin taksim edilmesine müsaade edemem.”

Köle kral olursa

Her şeye rağmen siyonistler ünlü Rothschild ailesinin sağladığı finansmanla Doğu Avrupa’dan bazı yahudi ailelerini Filistin’e sızdırmaya başlamıştı. Burada hatırı sayılır bir yahudi yerleşimi oluşturmakla Osmanlı devleti yıkıldığı anda bölge üzerinde hak iddia etmeyi planlıyorlardı.

Bu yerleşimcilerin çoğu kanun dışı yollardan gelip Avrupa devletlerinin himayesinde bölgede barınıyorlardı. Siyonistlerin propagandalarında kullandıkları sloganlardan biri şuydu: “Yurtsuz bir halk için halksız bir yurt.”

Filistin’deki Arap varlığını yok sayan Siyonistler, bölgeyi zorbalıkla da olsa ele geçirmeye kararlıydı. Yahudi yerleşimcilerin Filistin’e gelmesiyle bölgeyi nasıl bir geleceğin beklediğine dair işaretler de ortaya çıkmaya başlamıştı. Bir Yahudi olan Achad Haam Filistin izlenimlerini 1891 yılında şöyle anlatıyordu:

“Yahudiler sürgünde iken köleydiler, şimdi ise kendilerini sonsuz bir özgürlük içerisinde buldular. Bu büyük değişiklik onların bir kölenin kral olması örneğinde de görüleceği gibi baskı ve zorbalığa meyletmelerine neden oldu. Araplara büyük bir gaddarlık ve düşmanlıkla davranıyorlar, haksızlıkla topraklarına tecavüz ediyor, onları hiçbir neden olmaksızın hem de hayasızca dövüyorlar.”

Şüphesiz ki bu sözler Filistin sorununun kökenine dair aydınlatıcı işaretlerle dolu. Görülüyor ki yahudiler azmak ve aşağılanmak arasında bir üçüncü yol bulamıyorlar.

İsrail’e giden yol

1908 İttihatçı ihtilali ve meşrutiyetin ikinci kez ilanı siyonistler için yeni bir fırsattı. İttihatçı liderlerin yahudilerle ilişkileri ve masonik bağlantıları düşünüldüğünde, ikna edilmeleri kolay gibi gözüküyordu. Gerçekten de ilk günlerde birtakım sözler alındı. Ama zaman ilerledikçe ittihatçılar Abdülhamid Han’ın politikalarına dönme zarureti hissettiler.

I. Dünya Savaşı boyunca yahudilerin vereceği mali ve politik desteğe duyulan ihtiyaca rağmen siyonistlere geçit verilmedi. Savaşın giderek İtilaf Cephesi lehine dönmesi siyonistleri de İngiltere’ye yaklaştırıyordu. Filistin’in İngilizlerce işgali ve bölgede bir yahudi yurdunun oluşturulmasının İngiltere tarafından resmen destekleneceğine dair Balfour bildirisi ile yahudi yerleşimi hızlanmaya başladı. İngiltere, Filistin’de kendi himayesinde bir yahudi yerleşimini resmi politikası haline getirmişti.

Almanya’da nazilerin iktidara gelmesi ile yahudiler de bu ülkeyi terk etmeye başlıyordu. Ne var ki ABD, İngiltere gibi ülkeler yahudi göçmenler için kota koymuştu. Bu yüzden Filistin’e yönlenen yahudi sayısında bir artış oldu. Daha da fazlası gidebilirdi ama bu göç olayını organize eden siyonist kuruluş da kendi soydaşlarına kota uyguluyor ve kalifiye yahudileri seçiyordu. Böylece pek çok yahudi, ABD, İngiltere ve siyonistler tarafından Nazilere terk edildi. II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan yahudi katliamları da Filistin’deki yahudi varlığını meşrulaştırmak için kullanıldı.

Savaştan sonra siyonistler Filistin’de artık İngilizlerin işinin sona erdiğine inanıyorlardı. İngilizler’i bölgeden çıkarmak için örgütlü terör ve sabotaj faaliyetlerine başladılar. Halbuki bağımsızlık talep etmediklerini defalarca deklare etmişlerdi. Sonunda İngilizler bölgeden çekildi. 1948’de İsrail devleti bağımsızlığını ilan ettiğinde ABD bu yeni devleti 10 dakika içinde tanıyıverdi.

Siyonistler yeni dünya düzenini çoktan kavramış ve Beyaz Saray’ı ablukaya almışlardı bile. Böylece Araplara karşı mücadelelerinde süper bir desteğe sahip oluyorlardı. Başından beri gerçek hedeflerini gizlemiş, 1948’de bağımsız bir devlet olduklarını ilan ettikleri güne kadar böyle bir niyete sahip olduklarını sürekli olarak inkâr etmişlerdi.

Yahudilerin uzun, İsrail’in kısa tarihi gösteriyor ki, gün gelip de Arap komşularıyla umulmadık şekillerde barış yapsalar bile İsrail siyonist hedeflerinden vazgeçmeyecek. İsrail içindeki liberal ve sol kanadın yayılmacı politikalara karşı tavrı ne olursa olsun, devletin politikalarını tayin etme hususunda son sözü hep radikaller söylemiştir. Vaat edilmiş hakimiyete sahip olana kadar uğraşacaklardır.

Bu hayalin alanı, Lübnan’ı da içine alan ve Nil’den Fırat’a kadar ve hatta Teodor Herzl’in de açıkça ifade ettiği gibi kuzeyde Kapadokya’ya değin uzanan geniş bir coğrafyadır.1948 yılında İsrail’in ilk başbakanı olan David Ben Gurion da bunu açıkça söylemiştir.

Bütün dünya bilmektedir ki barışın şartı, İsrail ve onu destekleyenlerin buna niyet etmesidir. Ama tarih göstermiştir ki, zalimin niyeti zulümdür. Bundan vazgeçmez, hem insanlara hem kendine zulmeder.

Murat Aydoğdu – Semerkand Dergisi





YORUMLAR

  1. ALLAH CC MÜSLÜMAN MİLLETLER ÜZERİNDE OYUN OYNAMAYA CANINA MALINA IRZINA BAYRAĞINA DİNİNE ZARAR VERMEYE ÇALIŞAN ZALİMLERE FIRSAT VERMESİN

  2. ALLAH CC MÜSLÜMAN MİLLETLER ÜZERİNDE OYUN OYNAMAYA CANINA MALINA IRZINA BAYRAĞINA DİNİNE ZARAR VERMEYE ÇALIŞAN ZALİMLERE FIRSAT VERMESİN

Yorum yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir