Mir’aç ve Hz. Ebû Bekir Sıddîk (r.a)
Hz. Peygamber [s.a.v], Mi‘rac hadisesinin gerçekleştiği sabah, Kâbe’nin Hicr denilen yerine gidip ayakta durdu, müşriklere yaşadıklarını anlattı. Hiçbiri inanmadı. Resûlullah [s.a.v], üzgün bir halde bir tarafa çekilip oturdu. Bu sırada Ebû Cehil çıkageldi. Söylenenleri duymuştu. Onunla alay etmek istiyordu. Mescid-i Aksâ’yı sordu; kapısını, penceresini, duvarlarını, direklerini her şeyi Peygamber Efendimiz de [s.a.v] en ince ayrıntısına kadar anlattı. Çünkü Rabbimiz o anda Mescid-i Aksâ ile aradaki perdeleri kaldırıvermişti. Müşrikler şaşkınlığa düştüler. Fitne krizlerine tutulup deli divane oldular. Kimi, ellerini duymamak için çırpıyor; imanı zayıf olanlardan irtidad edenler oluyor; bu olağanüstü mucizeyi bir türlü akıllarına sığdıramıyorlardı. Bunun üzerine müşriklerden bir kısmı,
“Ey Muhammed! Sen bize kervanlarımızdan haber ver. O bizim için Mescid-i Aksâ’dan daha önemli. Sen onlara rastladın mı?” dedi.
Resûlullah [s.a.v], “Evet, vallahi filan oğullarına rastladım. Bir deve kaybetmiş, onu arıyorlardı. Onların kafilesi şu anda Ten‘îm yokuşundan iniyor. Kafilenin önünde de, siyah renkli erkek bir deve var” dedi.
Kureyşliler, koşarak Ten‘îm yokuşuna doğru gittiler. Verilen haberleri yalan çıkarmak umuduyla beklemeye başladılar. Fakat kervan göründüğünde hayal kırıklığına uğramışlardı. Sordukları tüm sorular doğru cevaplandığı gibi bir de kervan hakkında verilen haberler doğru çıkmıştı. Fakat söyledikleri, “Bu apaçık bir sihir” demekten ibaret oldu.
Resûlullah’ın [s.a.v] anlattıklarına inanmayan bazı kimseler hemen onun en yakın arkadaşı Hz. Ebû Bekir’in [r.a] yanına koştular:
– Ey Ebû Bekir! Muhammed’in [s.a.v] söylediklerinden haberin var mı? Güya bu gece Mescid-i Aksâ’ya gitmiş, namaz kılmış ve dönmüş, dediler. Hz. Ebû Bekir [r.a],
– Bunu kendisi mi söyledi yoksa siz mi uyduruyorsunuz, diye karşılık verdi. Onlar,
– Hayır, bunu kendisi söylüyor. Şimdi Kâbe’de ve insanlara anlatmaya devam ediyor, dediler. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir [r.a],
– Vallahi, o bunu söylediyse muhakkak doğrudur, dedi. Bunun üzerine inanmayanlar tekrar,
– Sen onu doğruluyor ve kendisinin bir gecede Mescid-i Aksâ’ya gidip döndüğüne inanıyor musun, dediler. Hz. Ebû Bekir [r.a] yine,
– Evet, bunda şaşacak ne var? Gecenin, gündüzün herhangi bir saatinde kendisine semadan haber geldiğini bana haber veriyor; ben buna inanıyorken Mescid-i Aksâ’ya gittiğine mi inanmayacağım, dedi.
Müşriklere bu şekilde cevap verdikten sonra doğruca Hz. Peygamber’in [s.a.v] yanına gitti:
– Ey Allah’ın Resûlü [s.a.v]! Sen halka, bu gece Beytül-makdis’e gittiğini söyledin mi, dedi. Resûlullah [s.a.v],
– Evet, buyurdu. Hz. Ebû Bekir [r.a],
– Ey Allah’ın Resûlü [s.a.v]! Oraları bana tarif et! Çünkü ben oraya gitmiştim, dedi. Hz. Peygamber de [s.a.v] tarif etti. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir [r.a],
– Doğru söylüyorsun! Şehadet ederim ki, sen Allah’ın peygamberisin, dedi. Resûlullah [s.a.v],
– Ey Ebû Bekir! Sen de Sıddîk’sın (doğrunun tasdikçisi, doğrunun şahidisin), dedi.
O günden sonra Hz. Ebû Bekir [r.a], “Sıddîk” olarak anılmaya başladı.
Kaynak: (Üç Aylar, Semerkand Yayınları, Rivayetler için ayrıca bk. İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye)
İman “sadık” olmakla ölçülüyor ya da dünya da sadık olduğumuz kadar varız…
O söyLediyse Doğrudur RESULULLAH söylediyse Doğrudur
yüceler yücesi Rabbim habibinin aşkına sıddıkının hatırına bizide sultanımızın sıddıklarından eyle…
Rabbim bu hizmetinizden dolayı sizden razı olsun.Dilerimki bizde o kapıda nasibimizi alırız.Selamunaleyküm